ABSTRACT
The developing technology has brought many innovations in business life as in every field. Today, many businesses perform digital transformations by taking advantage of the unique opportunities that technology offers us and thanks to the internet, they can carry their activities across the borders and control them. It seems that the current job descriptions and existing systems in the business world are not sufficient anymore. Companies that can adapt to innovations are increasing their incomes rapidly, whereas the existing tax systems are inadequate in earnings obtained through new methods. international organizations have started to develop solutions to current tax problems. Beside governments, international institutions, also, have started to develop solutions to current tax problems by suggesting new systems.
ÖZET
Gelişen teknoloji her alanda olduğu gibi iş hayatında da birçok yenilik getirdi. Bugün pek çok iş yeri, teknolojinin bizlere sunduğu eşsiz imkanlardan yararlanarak dijital dönüşümlerini gerçekleştiriyor ve internet sayesinde faaliyetlerini sınırötesine taşıyıp kontrol edebiliyor. Öyle ki, mevcut iş yeri tanımları ve iş dünyasındaki mevcut sistemler artık yetersiz kalıyor. Yeniliklere uyum sağlayabilen şirketler gelirlerini hızla arttırmakta ancak mevcut vergi sistemleri yeni yöntemlerle elde edilmiş kazançları vergilendirmede yetersiz kalmaktadır. Bu durum vergi koyucuları harekete geçirmiş ve devletlerin yanı sıra uluslararası kuruluşlar da ortaya çıkan güncel vergi problemlerine yeni sistem çalışmaları ile çözümler geliştirmeye başlamıştır.
GİRİŞ
Küreselleşen dünyada teknoloji, herkesin kolaylıkla ulaşabildiği cazip imkanlar ortaya çıkarmakla birlikte birçok kaygıyı da beraberinde getirmektedir. İnsan gücünün yerini makinelerin almaya başladığı birinci sanayileşme devriminde insaların yaşadığı endişelere benzer şekilde, günümüzde hükümetler/düzen koyucular dijitalleşme ve bilişim gibi büyük kavramlar karşısında kaygılar duymaktadır. Örneğin, robot işçilerin bugün pek çok işi insanlar yerine yapabilmesi, işverenler açısından çalışan maliyetlerinden tasarruf sağlamakta, tüketiciler için masrafları düşürmekte ancak hükümetler için iki konuda sorun oluşturmaktadır. Bunlardan, istihdam sorunu birinci sanayileşme devrimi sürecinde tecrübe edilmiş, üzerine düşünülmüş ve fikir üretilmiş bir konudur. Ancak içinde bulunduğumuz “Sanayi 4.0” çağında gelir getiren robotlardan ve daha önemlisi ‘’ dijital sistemlerden ‘’ ne şekilde vergi alınacağı çok daha kapsamlı ve insanlık için yeni, soyut bir sorundur. Hukuk sistemlerinde robotların hukuki kişiliklerine yönelik henüz net bir düzenleme bulunmamakta, hak ve fiil ehliyetleri tartışılmaktadır. Bu aşamada onları vergi mükellefi olarak tanımak yürürlükteki sistemlerle mümkün görünmemekte ancak blok zincir teknolojisi üzerinden vergilendirme yapılması tavsiye edilmektedir. Bu yazının asıl konusunu ise dijital platformlar üzerinden elde edilen kazançların vergilendirmesi için devletlerin iç hukuk yollarında yürüttüğü çalışmalar ve G7, G20, Avrupa Konseyi ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi uluslararası kuruluşların ortaya koyduğu birtakım teklif ve planlar oluşturmaktadır.
TEKNOLOJİ İLE HAYATIMIZA GİREN DİJİTAL VERGİ
Dijital dönüşüme uyum sağlayabilen işletmeler, internet ortamında faaliyet sınırlarını genişletmiş ve gelirlerinde büyük bir artış yakalamışlardır. Global şirketler, dijital iş modelleri sayesinde vergi daireleriyle muhattap olmadan ve hiçbir bir risk üstlenmeden farklı ülkelerde faaliyette bulunabilmektedir. Ancak sosyal medya platformaları veya alışveriş siteleri gibi dijital ortamlar üzerinden gelir elde eden uluslararası birçok işletmenin nasıl vergilendirilmesi gerektiği tartışılmaktadır. Bu şirketlerin, merkezlerinin bulunduğu ülke ile kullanıcılarının, müşterilerinin bulunduğu ülkenin farklı olması tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. Bundan başka, uluslarası boyutta vergi sorunlarını çözmeye yönelik, özellikle çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları, dijitalleşme sonucu karşılaşılan yeni problemlere cevap verememektedir. Ekonominin dijitalleşmesiyle doğan tüm bu vergisel problemlerin çözüme kavuşturulması için OECD, çalışma grupları ile çeşitli çalıştaylar düzenlemektedir. Bu çalışmalarda üye devletlerce ulaşılan bir konsensus ile çözüm amaçlanmış, özellikle ‘iş yeri’ kavramı üzerinde durulmuştur. Çünkü, mevcut vergi yasalarında, vergilendirme yetkisi bakımından ‘iş yeri’ önemli bir kavramdır. Devletlerin vergilendirme yetkisi kapsamında kural olarak iş yerinin bulunduğu yer, vergiyi tahsil etmede yetkili olacaktır. Peki dijital ortamdan sağlanan gelirlerde bu genel kuralın uygulanması tam anlamıyla hakkaniyeti sağlamakta mıdır? İşte üye devletler arasında konsensus sağlanamamasının birincil sebebi bu sorudur. Bazı ülkelerce vergilerin, firmaların merkezlerinin bulunduğu yerlerde değil de dijital etkinliklerinin gerçekleştiği yerlere bağlı olarak alınması gerektiği savunulmaktadır. Diğer bir deyişle, dijital ekonomide pazar ve kullanıcı verisine sahip ülkeler “fiziki iş yerine bağlı” vergilendirme anlayışını terk ederek dijital ortamda elde edilen kazançların da vergilendirilmesi amacıyla dijital vergiyi gündemlerine almışlardır [1].
2014-2015’te OECD tarafından yayınlanan iki raporda da en önemli çözüm teklifi, iş yeri (permanent establishment, daimi tesis) kavramına yöneliktir. OECD, uluslararası vergi kurallarındaki eksiklerin giderilmesine yönelik olarak, Matrah Aşındırma ve Kar Aktarımı (MAKA- Base Erosion and Profit Shifting (BEPS)) Eylem Planı’nı başlatmıştır. 15 eylem planından oluşan MAKA Eylem Planı’nda klasik fiziksel iş yeri kavramının yanında dijital iş yeri (dijital nexus) kavramının da kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dijital iş yeri önerisinden başka, önemli mevcudiyet testinin (significant presence test) iş yerine ikamesi teklifi üzerinde durulmuştur. Vergilendirme rejimindeki faaliyetlerin önemli bir düzeye ulaşması satış hacmindeki yoğunluğun göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bir işletme, vergileme rejimi ekonomisinde devamlı ve önemli düzeyde faaliyette bulunursa iş yeri oluştuğuna hükmedilebilir. OECD teklifine göre, mukim olmayan şirketlerin bir ülke pazarında belli bir gelir veya satış tutarını aşması iş yerinin oluştuğunun kabulü için yeterlidir [2]. 2012 yılından bu yana yapılan çalışmaların neticesinde OECD, Mart 2019’da yaptığı açıklamada, “Ekonominin Dijitalleşmesinin Yol Açtığı Mali Zorlukların Giderilmesine Dair Anlaşma” adı altında ABD, Çin ve Hindistan’ı da kapsayan yaklaşık 130 ülkenin, “dijital devlerin faaliyette bulundukları ve kar ettikleri yerlerde vergilendirilmesi” prensibi üzerinde mutabakat sağladıklarını duyurmuştu. Konu, Osaka’da yapılan G20 Liderler Zirvesi’nde gündeme gelmiş ancak ülkeleri bağlayan herhangi bir karar alınmamıştı. Vergi gelirlerinde yıllık yaklaşık 500 milyar dolara varan kaybı önlemeyi hedefleyen MAKA Eylem Planı’nın bu yıl karara bağlanması hedefleniyor. Anlaşma içeriğine dair bazı eleştirilerin bulunduğunu da belirmek gerekir; grup karının belirlenmesi, eşik değerlerin tespiti (thresholds), yeni vergileme hakkının tahsil prosedürü ve yürürlükteki çifte vergilendirmeyi önlenme anlaşmaları gibi konularda belirsizlikler ve uygulama güçlükleri taşıması bu eleştirilerden bazılarıdır [3].
Günümüzde vergilendirme metodu olarak her ne kadar iş yeri kavramı üzerinden ilerlenmekte ise de, tartışmalar ve gelişmeler arz yönlü yaklaşımdan talep yönlü yaklaşıma yönelindiğini göstermektedir. Bu da dijital vergi uygulamasında safi kazanç yerine, hasılat üzerinden vergilendirme modeline geçiş olacağını işaret etmektedir. Yani, işletmelerin ya da sahiplerinin ikamet ettikleri ülkelerin vergilendirmesi anlayışından müşterinin ikamet ettiği, kazancın elde edildiği ülkeye doğru bir yöneliş gözlemlenmektedir [4]. Gelişmekte olan ülkelerin vergilendirme yetkisini, fiziksel iş yerinin orada bulunmadığından bahisle sınırlamak çok adil ve makul gözükmemektedir. Fiziksel iş yerinin esas alındığı ve esas vergilendirme yetkisinin işletmenin mukimi olduğu ülkeye verildiği bir vergilendirme metodu, geleneksel iş modelleri için uygun görülse de, günümüz dijital iş modelleri ve vergilendirme yapısına uygun düşmemektedir. Bundan dolayı, fiziksel iş yerinin olduğu ülke değil, nihai tüketicinin bulunduğu ülkenin vergilendirmede daha yetkin hale getirilmelidir.
OECD’in dijital vergi çalışmalarının gecikmesi, ülkeleri yeknesak bir uygulamaya geçilinceye kadar kendi düzenlemelerini yapmaya mecbur bırakmıştır. Birçok hükümet, ABD’deki teknoloji devlerinin, Avrupa Birliği’ndeki vergilerden kaçınmasından rahatsızlık duymaktadır. Nitekim Fransa, Temmuz ayında küresel satışı yılda 750 milyon Euro, Fransa’daki satışı da yılda 25 milyon Euro’nun üzerinde olan teknoloji şirketlerine yüzde 3 oranında dijital vergi uygulamaya başlamıştır. Avrupa’ da bir ilk olan ve GARA olarak adlandırılan bu vergi sistemi ile doğrudan kullanıcı ile temas halinde olan firmalar ve tüketiciye dönük büyük işletmeler (consumer-facing/business to customer/B2C) hedef alınmıştır. İlk dijital vergiyi Kasım ayında tahsil eden Fransız Devleti, ABD tarafından bu verginin ağır olduğu iddiasıyla eleştirilmiştir. Buna karşılık, Fransa misilleme tarifelerinin ertelenmesi karşılığında Amerikan teknoloji devlerine karşı GARA vergisini askıya almayı kabul etti. Ancak, vergi gelirlerinin devletlerin en önemli gelir kaynaklarından olduğu düşünüldüğünde, bu ertelemenin en geç OECD’nin 2020’nin sonunda nihai kararını açıklayacağı zamana kadar süreceğini tahmin etmek güç değildir.
Şu an farklı ülkeler tarafından ortaya konulan dijital vergi yasalarının çoğu Fransa’daki düzenlemeyi esas almaktadır. İtalya ve Avusturalya 2020’de yüzde 3 dijital vergi almaya başlayacağını duyurmuş, İngiltere de kullanıcıların yarattığı değerin vergilenmesini sağlayacak dijital hizmet vergisini yüzde 2 oranında uygulamayı planlanmaktadır. Kazanç üzerinden uygulanması planlanan bu verginin Nisan ayı itibariyle uygulanmaya başlanması beklenmektedir [5]. Dijital vergi konusunda çalışma, hazırlık yapan ülkelerin hemfikir olduğu bir taslak şu an için mevcut değildir. Bunun en önemli sebebi, dijitalleşen şirketlere sahip ülkeler ile pazar konumunda olan ülkelerin farklı statülerde olmasıdır [6]. OECD’ ye göre ülkelerin tek taraflı uygulamaları, dijital vergiyi hayata geçirme sürecinde yeknesak bir uygulama elde etmeyi zorlaştırmaktadır. Örneğin, Fransa’nın ortaya koymuş olduğu dijital vergi düzenlemesi uluslararası vergilendirme ilkeleri ile tutarsız olması ve Amerikan şirketleri aleyhine ayrımcı vergi yüklemesi yönleriyle eleştirilmektedir [7].
TÜRKİYE’DE DURUM
Dijital vergi konususu G20 ve OECD üyesi Türkiye’nin de gündemindedir. Vergi uygulamalarında e-fatura, e-defter, e-irsaliye ve defter beyan sistemi gibi dijital dönüşüm başlamış ayrıca yeni vergiler ihdas edilmiştir. Örneğin, 7 Aralık 2019 tarihinde yürürlüğe giren 7194 sayılı kanunun getirdiği dijital hizmet vergisi, konaklama vergisi ve ayrıca internet reklam stopajı bunlardan bazılarıdır. Kanuna göre, Dijital Hizmet Vergisi’nin mükellefi olan dijital hizmet sağlayıcıları tarafından sunulan her türlü reklam hizmetleri vergiye tabi tutulmaktadır. 7194 sayılı kanun iş yeri kavramı yerine vergilendirmede dijital ortam kavramını tercih etmiştir. Böylece, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki dar mükellefiyet kurumu kapsamında tartışmalara yol açan iş yeri kavramı Dijital Hizmet Vergisi mükelleflerine tesir etmemektedir. Bu kanunun 1. Maddesi uyarınca “Sesli, görsel veya dijital herhangi bir içeriğin dijital ortamda satışı ile bu içeriklerin dijital ortamda dinlenmesine, izlenmesine, oynanmasına, elektronik cihazlara kaydedilmesine veya bu cihazlarda kullanılmasına yönelik dijital ortamda sunulan hizmetlerden ve kullanıcıların birbirleriyle etkileşime geçebilecekleri dijital ortamların sağlanması veya işletilmesi hizmetlerinden elde edilen hasılat” Dijital Hizmet Vergisinin matrahı olarak değerlendirilmektedir.
Bu kanuna göre, şirketlerin internet üzerinden yapılan her türlü alışveriş ve parayla indirilen oyun, müzik ve video gibi hizmetlerden elde ettikleri gelirlere karşılık yüzde 7.5 oranında Dijital Hizmet Vergisi ödemesi gerekmektedir. Dijital Hizmet Vergisi’den en çok dijital ortamda fazlaca kullanıcısı olan şirketlerinin etkileneceği açıktır [8]. 7194 Sayılı Kanun’un 4. Maddesine göre mükellef olarak değerlendirilebilmek için, dünya genelinde 750 milyon Euro veya Türkiye’de 20 milyon Türk Lirası değerinde hasılatı olma şartı aranmaktadır. Söz konusu Dijital Hizmet Vergisi, daha önce 476 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile internet ortamında reklam hizmeti verenlere veya bu hizmetin verilmesine aracılık edenlere, yüzde 15 oranında uygulanan vergi işleminden bağımsız olarak getirilmiş oldu.
OECD üyesi de olmamız sebebiyle, bu alanda yaptığımız çalışmalar OECD Modeli esas alınarak devam ettirilmektedir. Geli̇r ve Servet Üzeri̇nden Alınan Vergi̇lere İli̇şki̇n Model Anlaşma’nın Özel Hükümler bölümünde, 24’üncü maddede “Ayrımcılık Yapmama İlkesi” yer almaktadır. Buna göre, bir işletmenin birden fazla taraf devlette faaliyeti varsa, faaliyetlerinin yürütüldüğü yer devletindeki aynı faaliyetleri yürüten teşebbüslerin tabi olduğu vergi kanunlarından daha az lehe bir vergilendirmeye tabi tutulamaz. Yani, Genellikle vergi kanunu tarafından vergilendirilebilir kazançlardan indirilmelerine izin verilen ticari masrafların vergiden indirilmesi bağlamında, iş yerlerine mukim teşebbüsler ile aynı hak tanınmalıdır. Bu tür indirimlere, mukim teşebbüslere getirilenlerden başka kısıtlamalar olmaksızın, izin verilmelidir. Bu ilke hem gerçek kişiler hem de teşebbüsler ve bu teşebbüslere bağlı diğer ülkelerdeki iş yerleri için geçerlidir [9]. Dolayısıyla Türkiye özellikle Amerikan teknoloji şirketlerinin etkileneceği dijital hizmet vergi uygulamasında Model Anlaşma’nın 24. maddesine dikkat etmelidir.
Çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarından istenilen faydanın sağlanamaması sebebiyle Dijital Hizmet Vergisi ve Konaklama Vergisi gibi yeni vergiler koyan Türkiye, taraf olduğu uluslararası anlaşamalar bakımından çeşitli sorunlarla karşılaşabilir. Fransa’nın koyduğu Dijital Vergi’ye ayrımcılık yaptığı iddiasıyla tepki gösterip daha ağır vergilerle misilleme tehdidinde bulunan ABD’ nin aynı tepkiyi Türkiye’ye de göstereceği açıktır. Hiçbir ülkede şu an uygulanmazken ve OECD bu konuda nihai bir karara ulaşmamışken Türkiye’nin bu denli yüksek vergiyi uygulamaya koyması aceleci bir yaklaşımdır. Henüz yeknesak nihai bir karara varılmamışken, Türkiye’nin yeni vergileri tahsil edememesi ihtimalinde olası yaptırımlardan biri olan teknoloji devlerine erişimin engellemesi gibi yaptırımlar, yine en çok Türkiye’ye zarar verecektir. Tıpkı Twitter, Youtube ve Wikipedia örneklerinde olduğu gibi.
SONUÇ
Fiziki olarak iş yeri açma ihtiyacı olmadan dijital ekonomi şirketlerinin internet vasıtasıyla herhangi bir ülkede ticaret yapma olanağı, mevcut vergi düzenlerinde dikkate alınan iş modellerinden çok daha karmaşıktır [10]. Şirketlerin yarattığı katma değerin vergilendirilmesi konusundaki problemlere çözüm sunmak üzere ortaya konulmuş ülkeler arasındaki iki veya çok taraflı vergi anlaşmalarının ve çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının yetersiz kalması yeni politika geliştirme ihtiyacını kaçınılmaz hale getirmiştir [11]. OECD, dijital ekonominin kesin ve öngörülebilir kurallar dâhilinde vergilendirilmesi gerektiğini kararlılıkla belirtmektedir. Amazon, Google ve Facebook gibi birçok teknoloji devi firma Amerika’nın merkezi Amerika’dadır. Dolayısıyla bu kuruluşlardan vergi alınması Amerikan ekonomisine ciddi anlamda zarar verecektir. Bu sebeple, dijital verginin etnik bir ayrımcılığa yol açtığını savunanlar da bulunmaktadır. Diğer taraftan özellikle gelişmekte olan ülkeler için büyük teknoloji şirketlerinden vergi alamamak, hele de onların kaynak ülke konumunda olduğu düşünüldüğünde haksızlık olarak değerlendirilmeklidir. Her ne kadar güçlü ekonomisi ile ABD, diğer ülkelerin dijital vergi tahsil etmesini bir süreliğine ertelemiş olsa da, Avrupa Komisyonu veya OECD gibi uluslararası otoritelerin uzun süredir yaptığı hazırlıklar ve açıklamalar bu ertelemenin çok uzun süreli olmamayacağını göstermektedir [12]. Ülkemiz açısından ise, “yeni vergiler”in çifte vergilendirmeye yol açacağı ihtimalini gözetmek gerekir. Diğer bir ihtimal ise Hazine ve Maliye Bakanlığı’na tanınan erişimi engelleme yetkisi kullanılarak, bu servis sağlayıcılarına Türkiye’den erişimin durdurulması ile sonuçlanmasıdır.
KAYNAKLAR:
[1] Karaca, E. (2019). Dijital Hizmetler Vergisinde Dünyada Son Tablo. Vergide Gündem.
[2] Sevim, T. (2019). Dijital Şirketlerin Vergilendirilmesinde Oyunun Kuralları Değişiyor Mu?. MuhasebeTR
[3] Ibıd.
[4]Akçura, A. (2019). Dijital Ekonominin Vergilemesinde Dünya Uygulamaları ve Türkiye’nin Pozisyonu. YMM)
[5] Ibıd.
[6] Kahraman, A. (2020). Gelecek On Yılda Vergi. Vergide Gündem.
[7] Türk, N. (2019). Dijital Hizmet vergisi Uygulanmaz. Sözcü.
[8]Papuççiyan, A. (2019). Uluslararası Teknoloji Devlerine “Dijital Hizmet Vergisi” Geliyor. Webazzi.
[9] Karaduman, İ. (2020). OECD Model Vergi Anlaşması ve Yorumlarına Göre Ayrımcılık Yapılmaması (Non-Discrimination) İlkesi. MuhasebeTR
[10] Eczacıbaşı, F. (2018). Daha Yeni Başlıyor.
[11] Ibıd.
[12] Digital Taxation. European Council Council of the European Union.
1 comment